Üniversite sınav sonuçları açıklandı. Her sınavda olduğu gibi sevinenler, üzülenler, umutsuzluğa kapılanlar, umudunu gelecek yıla bağlayanlar, öfkelenenler ve ne yapacağını şaşıranlar oldu.
Ben öncelikle ailelere seslenmek istiyorum. Bir sınav sonucunu, sadece çalışmak belirlemez. Zeka, çalışmak, sağlık durumu, sınav kaygısı, sınava ne kadar verimli ve disiplinli çalışıldığı, o günkü uyku, yeme-içme, trafiğe takılıp geç kalma, hatta çocuğunuzun sınava girdiği salonda güneş vuran tarafta oturup sıcaktan bunalması gibi anlık durumlar bile sınav sırasındaki performansını etkileyebilir.
Özellikle de sonuç umduğunuzdan çok düşük geldiyse, lütfen dünyanın sonuymuş gibi çocuğunuzu bunaltmayın. “Zaten böyle olacağı belliydi!”, “Onca emek boşa gitti!”, “Senden hiçbir şey olmaz!”, “Bir daha sınav falan yok! Ne halin varsa gör!” tarzı konuşmalar, zaten yeterince üzgün olan ve büyük bir ihtimalle henüz ergenlikte olan çocuğunuzu daha da bunaltmaktan, hatta bir ihtimal hiç istemediğimiz kendine zarar verme gibi davranışlara sebep olmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Sınav sonucu istenilen şekildeyse, önünüzde tercih süreci var. Bu yıl 27 Temmuz- 5 Ağustos arası üniversiteye yerleşecek öğrenciler tercih yapacak. Gençlerimiz bu süreçte nelere dikkat etmeli? Bu yıl özellikle alınan puan ve başarı sıralaması konusunda bir hayli kafası karışan gencimiz var. Yerleşeceğiniz bölüm için başarı sıralamasını öncelikle dikkate almanız gerekiyor. Geçmiş yılların puanıyla bu yıl aldığınız puanı karşılaştırmak yerine, başarı sıralamasına bakmanız daha sağlıklı karar almanıza yardımcı olacaktır. Baraj puanının kaldırılmış olması, daha önce de değindiğim gibi aslında sıralamayı değiştirmedi. Sadece nispeten düşük puanlı bölümlere tercih hakkı doğurdu.
Hep söylediğimiz, hiç kazanamayacağınızı düşünseniz bile, ilk birkaç tercihe çok istediğiniz ve daha yüksek sıralaması olan bölümleri yazarak başlayabilirsiniz. Sıralama değişebilir, az tercih edilebilir ve istediğiniz bölümü yazmadığınıza pişman olabilirsiniz. En sonlara da kendi sıralamanızın daha altında, ama tabii ki kazanınca gideceğiniz okulları yazabilirsiniz. Tek ya da birkaç tercih yapmak, sıralamanız ne kadar iyi olursa olsun, çok büyük bir risktir. Bu yıl o bölümü isteyen ve puanı sizinkinden daha iyi olan adaylar kontenjanı doldurabilir ve bir yıl daha sınava hazırlanmak ya da en iyi ihtimalle ek kontenjanları beklemek durumunda kalabilirsiniz.
Hala kafası karışık, hangi bölümü tam olarak istediğini bilmeyen gençlerimize önerim: İsteyebileceğiniz bütün bölümleri bir kağıda yazın ve en istemediğinizden başlayıp üstünü çizin. Geriye bir ya da birkaç bölüm kalacaktır ve tercihinizi ona göre yapabilirsiniz.
Peki yıllarca deneyen ve istediği sonucu bir türlü alamayan adaylarımız ne yapacak? Sorunun ne olduğunu bilmek çözümün yarısıdır aslında. Sınav kaygısı, motivasyon eksikliği, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, verimli çalışmamak ya da hiç çalışmamak, bulunduğunuz ortamın ders çalışmaya uygun olmaması, belirli sağlık sorunları, ailevi problemler… Bu liste uzayıp gider. Sorunu tespit ettikten sonra çözüme yönelik ne yapabilir ve kimlerden nasıl destek, yardım alabilirsiniz bir bakın ve gelecek yıl tekrar sınava girecekseniz bu sorunları çözmeye çalışarak başlarsanız sizin yararınıza olacaktır.
“İstediğim bölüm bu yıl gelmiyor. Tercih yapıp bir yere yerleşeyim mi bir yıl daha deneyeyim mi?” diye soranlara cevabım, eğer o motivasyona sahipseniz, zaten hazırlandınız, bir temel inşa ettiniz, ömrünüzün kalanında yapacağınız meslek için bir yıl daha hazırlanmak kayıp değil, aksine kazanç olabilir. Ama buna karar verecek olan da sizsiniz. Özellikle lise son sınıfta birçok insanın istediği bölümü kazanamadığını, tekrar hazırlanıp iyi bir sonuç aldığını bilmenizi isterim. Sizin tabirinizle “mezuna kalmak” o kadar da kötü bir şey değil, hatta yararınıza olabilir.
Son olarak hem ailelere hem gençlere söylemek istediğim, hayat sadece üniversite sınavı, bir okula yerleşmek, iyi bir okulda okumaktan ibaret değil. Bu ne ilk sınavınız ne de sonuncu olacak. Klasik bir tabir ama, hayatın kendisi sınav. Okuduğunuz okul size sadece bir diploma verir, o mesleği yapıp yapmayacağınızı ya da ne kadar iyi yapacağınızı siz belirlersiniz. Hayat ve meslekler, bizim çocukluğumuzdaki gibi dört meslekten ibaret değil: Tıp, hukuk, mühendislik ve öğretmenlik… Çoğu kişinin adını bile duymadığı bölümler geleceğin mesleği olabiliyor. İki yıllık bir yüksekokul mezunu, çok mutlu, başarılı, aranan bir eleman ve hatta iş yeri sahibi olabiliyor, evden çalışıp çok iyi paralar kazanabiliyor. Her ne yaparsa yapsın, o işi severek ve iyi yapan insanlar daha mutlu bir hayat sürdürüyor ve bizim için önemli olan da bu. Konfüçyüs’ün dediği gibi “Eğer sevdiğin işi yaparsan hayatın boyunca bir kez bile çalışmış olmazsın.” Yani işini ve hayatı sevmeyen, tükenmiş, asık suratlı birçok insandan biri olmaktansa, sevdiğiniz ya da seveceğiniz, “Ben ömür boyu bu işi yapabilirim ve mutlu olurum.” dediğiniz mesleği seçmeniz ve bu mesleği de en iyi şekilde yapabilmeniz birçok şeyden daha önemlidir: “El alem ne der!”, “Arkadaşım şu bölümü kazandı!”, “Aslında parası da iyiymiş!”, “Ailemin hayali!”… Bir tane hayatınız var ve bu hayatı yaşayacak olan, seçeceğiniz mesleği icra edecek olan, sonucunda mutlu ya da mutsuz olacak olan sadece sizsiniz. Hepinize mutlu olacağı bir hayat dilerim.
Haber linki: buraya tıklayın