Psikolog Hatice Zengel, “Evdeki Erkek” başlıklı yazısında evlilik öncesi ya da evli çiftlerde görülen en büyük sorunlardan birinin iletişim sorunları olduğunu bildirdi.
Evlilik öncesi ya da evli çiftlerde görülen en büyük sorunlardan birinin iletişim sorunları olduğu bildirildi.
Psikolog Hatice Zengel, etkili iletişimin olmaması halinde insanlar birbirlerini anlayamayacak veya yanlış anlar olabileceklerini belirterek, “Anlamadığı kısımdaki boşlukları niyet okuyarak, olumsuza odaklanarak, kafasında kurduğu senaryoya göre doldurur ve işin daha da kötüsü bu kurguya inanır. Bu durum özellikle evliliklerde eşten soğumaya, nefret etmeye, aldatma ya da boşanmaya zemin oluşturmaya sebep olabilir” dedi.
Zengel, öfke kontrol sorununun iletişimin önündeki en büyük engellerden biri olduğuna dikkat çekerek, “Tartışarak hiçbir sorunu çözemez, aksine yeni sorunlar üretmiş olursunuz. Suçlama, bağırma, küfür ve hakaret içerebilen bir dil, sizi asla çözüme götürmez. Eğer öfkenizi kontrol edemiyorsanız, lütfen o sırada konuşmayın, uzaklaşın” diye konuştu.
Psikolog Hatice Zengel, “Evdeki Erkek” başlıklı yazısında şunları kaydetti: “Evlilik öncesi ya da evli çiftlerde gördüğümüz en büyük sorunlardan biri, belki de en büyüğü iletişim sorunlarıdır. Bildiğimiz senaryodur: Kadın ve erkek tanışır, aşık olur, birbirini yeterince tanıdığını ve artık hep birlikte olmak istediğini düşünür, aileler tanışır, söz, nişan, evlilik… Ve perde kapanır. Asıl hikaye yeni başlamaktadır. Türk filmlerindeki mutlu sondan sonrasını pek görmeyiz. Pembe panjurlu ev, bahçesinde oynayan çocuklar ve “Ne kadar mesuduz!” hayalleri…. Ya gerçekler?
Evlilik, aslında insan hayatını sarsıcı ve köklü bir şekilde etkileyen durumlara örnektir. Tabii ki, travma gibi yıkıcı etkileri yoktur. Ama bizden değişmemizi, sorumluluk ve fedakarlık isteyen bir kurumdur. Saatler harcayıp en şık halinizle karşısına çıktığınız insan sizi pijamanızla da görecek, hasta da, gözünüzde çapakla da… Ve o saatleri artık başka şeylere ayırmanız gerekecektir; ev işi, olursa çocuk, birlikte gidilmesi gereken yerler, yapılması gereken işler… Belki bekarken kimsenin karışmadığı harcama alışkanlıklarınıza çekidüzen vermek, birlikte bir bütçeyi yönetmekte zorlanmak, aslında hiç de uyuşmayan zevkler ve boş zaman değerlendirme etkinlikleri, hanginizin ailesine gideceğiniz ya da yerine tatile mi gideceğiniz ve tabii ki bizim toplumun olmazsa olmazı, “babamın hala kızının eltisi” gibi aslında dış kapının mandalı konumundaki herkesin bile, yeni evli çiftin evliliğinde sınırlara dikkat etmeyip, her şeye karışma, her şeyi eleştirme hakkının olduğunu düşünmesi ve baş edilmesi, uyum sağlanması, stres yönetimine ihtiyaç duyulacak daha bir dolu faktör… Bu nedenlerden dolayı, evlilik öncesi hayaller ve evlenince gerçekler uyuşmaz ve yıllarca birçok sorunla mücadele edip evlenen çiftler bile birkaç ayda boşanmanın eşiğine gelebilirler.
İletişim, karşımızdaki insanla sözle, beden diliyle, yazıyla, bazen sadece susarak kurulabilir. Tabii, tepki verdiğimiz, küstüğümüz bir insana susarak da bir şeyler anlatabiliriz. Peki, olması gereken, doğru ve etkili iletişim olmazsa ne olur? İnsanlar birbirlerini anlayamaz ya da yanlış anlar, anlamadığı kısımdaki boşlukları niyet okuyarak, olumsuza odaklanarak, kafasında kurduğu senaryoya göre doldurur ve işin daha da kötüsü bu kurguya inanır. Bu durum özellikle evliliklerde eşten soğumaya, nefret etmeye, aldatma ya da boşanmaya zemin oluşturmaya sebep olabilir. Yazmaya elim gitmese de birçok kadın cinayetinin ardında bile bu yanlış anlama, dedikodulara inanma, bunların sonucunda eşe kıymaya varabilecek şiddet olayları olabilmektedir.
Peki, doğru ve etkili iletişimi nasıl kurabiliriz? İletişim için en az iki kişi gerekir; bir tarafın konuşup karşıdakinin duvar gibi sessiz kaldığı durum olsa olsa monolog olur. Beyler, üzgünüm ama, bizim toplumda kadınların en çok şikayet ettiği konuların başında bu gelir: “Akşam eve gelir, yemek yer ve televizyon (Son yıllarda daha çok bilgisayar ya da telefona dönüştü bu) karşısına geçer. Ne çocuklarla ilgilenme, ne benimle konuşma… Sorsan ‘Çok yorgunum, tüm gün çalıştım, eve ekmek getiriyorum işte, daha ne yapayım!’ der. Ama benim eşime, çocukların babaya ihtiyacımız var.” Bu sözleri o kadar çok duydum ki… Tabii ki, yorgunsanız dinlenmek en doğal hakkınız. Özellikle çok erken uyanmanızı gerektiren ya da beden gücüyle çalışılan işler çok daha yorucu ve yıpratıcı olabilir. Ama akşam dinlendikten sonra, bir saat bütün ekranları kapatıp eşinizle, varsa çocuklarınızla da sohbet etmek, gününün nasıl geçtiğini sormak, sorunlara çözüm bulmaya çalışmak bile sizi “aile” gibi hissettirecektir. Öbür türlüsü, aynı evi paylaşan ve pek iletişim kurmayan ev arkadaşlığından öteye geçmeyecektir.
Öfke kontrol sorunu iletişimin önündeki en büyük engellerden biridir. Tartışarak hiçbir sorunu çözemez, aksine yeni sorunlar üretmiş olursunuz. Suçlama, bağırma, küfür ve hakaret içerebilen bir dil, sizi asla çözüme götürmez. Eğer öfkenizi kontrol edemiyorsanız, lütfen o sırada konuşmayın, uzaklaşın. Ama öfkeniz dindikten sonra da, konuşmayı, halı altına süpürülen toz misali ertelemeyin. İkiniz de sakinken konuşmaya çalışın.
Empati, bütün insan ilişkilerinde, bana kalırsa iletişimin bel kemiği ve olmazsa olmazıdır. Hepimizin bildiği gibi empati, karşımızdaki insanı anlamaya çalışmaktır. Empatide 3D çok önemlidir: Duygu, düşünce ve davranış. Karşınızdaki insan, hangi duyguyla, ne düşünerek bu şekilde davranıyor, bunu anlamaya çalışmak, empatide ilk adımdır. Tek başına anlamak yetmez, bunu o insana ifade etmeliyiz: “Bak, sen kendine göre haklısın, seni anlıyorum. Böyle davranmanın sebebi, bana kırgın olman ve seni sevmediğimi düşünmen…” gibi. Ama tek taraflı empati de yeterli değil, sonrasında kendimizi de ifade etmeli ve karşı tarafın bizimle empati kurmasını sağlamaya çalışmalıyız: “Ama bak, olayın şu yönü de var. Sen bana bunu söyleyince üzüldüm. Lütfen sen de beni anlamaya çalış.” gibi. Bu şekilde karşılıklı empati ve anlayışın hakim olduğu bir konuşma, yanlış anlaşılma, tartışma ve öfke nöbetlerinin önüne geçmemizi ve birbirimizi anlamamızı sağlayacaktır. Evlilik yüz metre koşusu değil, maratondur. Arada bir tökezleyip düşsek de, kalkıp devam etmeyi gerektirir. Ve bana evliliğin tek kelimeyle tanımını sorsanız, “Paylaşmak” derim. Acıyı, tatlıyı, duyguyu, düşünceyi, zorluğu, mutluluğu, evi ve hayatı… Atalarımızın dediği gibi “İnsanlar konuşa konuşa anlaşır.” Çok daha iyi iletişim kurabildiğimiz, empati kurmaya çalıştığımız, anladığımızı ve anlaşıldığımızı hissettiğimiz bir hayat, bizim için daha kolay ve mutlu hale gelecektir.”
Haber linki: buraya tıklayın